top of page
Ara

Kuzey

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik

Küfür ettim, sadece benim duyabileceğim bir sesle. Kim, “Kuzeydeki akrabalarımıza gidiyoruz. Bu sefer evde kalacağız, karavan bu hava için fazla soğuk olacak.” demişti. Ne beklediğimi tam olarak bilmiyordum ama beklemediğim; rahat bir yatak ve uykuya kavuşabileceğim 5 gece olacaktı.


Minik olmasına rağmen içine dünyaları sığdırıp kucak kucağa gittiğimiz arabamıza atlayıp kışın biraz daha acımasız olduğu kuzeye doğru yol aldık. Geldiğimizde Kim’in teyzesi Adrienne mutfakta tekerlekli sandalyesiyle salata yapıyordu, tezgahın alt tarafındaki çekmecelerden birini açmış kaseyi onun üzerine sabitlemiş, tezgahta bir şeyler kestikçe kabın içine düşmelerini sağlayacak bir düzenek kurmuştu. Melodi tutturduğu ıslığını verandadan duyabiliyordum. Daha sonra tecrübe ettim ki ıslık melodileri Adrienne’nin varlığının bir parçasıydı. Gece kalkıp tuvalete giderken bile ıslık çalıyordu, geçtiği yolları tekerlekli sandalyesinin gıcırtısından ziyade ıslığının saçtığı neşeden sezebiliyordunuz.

Geceyarısına kadar müzikten konuştuk, nostaljik şarkılar açıp dinledik sırayla. Kim’le ikisi şarkılara eşlik edip 70’lerden kalma danslarını taklit ettiler oturdukları yerden.


Sonra Kim hiç beklemediğim bir şey yaptı ve bana odamı gösterdi. Kitaplarla dolu üç duvar ortasına sabitlenmiş yatağın varlığıyla sanki yanlışlıkla yatak odasına dönüşmüş bir odaydı. Tozlu sayfalar arasında uyumak benim için düşten farksızdı zaten.


Güzel bir uyku çektim. Sabah uyandığımda sıcak bir duştan sonra cookieler ve marmelatlarla dolu, tarçınlı çaylı bir kahvaltı beni bekliyordu. Suratımda manalı bir gülümseme, göle gitmeye niyetlendim ama Kim yılbaşı ağacını süsleyeceğini söyleyince bu işi ona bırakmamaya karar verdim. Bu sırada Kim bana eski pikabın ve Adrienne’nin plak koleksiyonunun yerini gösterdi, eski pianonun yanındaydılar, onlara ulaşabilmek için iki kitap kulesini kenara çektik. Kim’in eli ilk Enya’ya gitti. Yılbaşı ağacı süslerken Enya’dan daha iyisi olamazdı. Enya’yı, Cat Stevens, Phill Colins, The Beatles, Michael Jackson izledi. Herşey o kadar huzur dolu ki burada. Telefonumu bir kenara atıp düşünüyorum huzurla. “Aman” diyorum ne olacak sanki. Ömrümün geri kalanını bu 5 güne kilitleyip anahtarı da göle atabilirim.



Dün sabah ter içinde uyanana kadar böyle düşünüyordum işte. Boğazım zımpara gibi, baş ağrısı ve bulanık gören gözlerimle kalktığımda yanımda birkaç antibiyotik getirmiş olmayı diledim ama yoktu. Kim beni yakaladığı her yerde elime şifalı olduğunu söylediği acılı çayından tutturuyor. İlginç ama daha iyiyim diyebilirim. Bunun yanında 3 4 diş haşlanmış sarımsakta yedirdiler. Bu insanlar mutluluktan kafayı yemiş. Yataktan çıkıp duş alıp makyaj yaptıktan sonra ailenin geri kalanı geldiler ve hediye açma merasimine girdik. Ginny, daha önce kampta tanışmıştık, bana atkı şapka örmüş. O kadar zarif bir kadın ki şapkaya dokunduğumda el yapımı olduğunu farkedince gözlerimde kalpler çizdim ona karşı. İki büyük poşeti dolduracak kadar hediyem var şu an. Düzinelerce çikolata, düzinelerce işlevsel minik zımbırtı. Üfleyince baloncuklar çıkaran tüpten bile var.


Ginny’nin eşi Fraucois’e Legonun Doctor Who setini getirmiş biri. Bütün öğleden sonrayı onunla minik minik dalekler ve ağlayan melekler yaparak geçirdik. En son bu kadar heyecanlandığımda 6 yaşındaydım sanırım, halam Almanya’dan bana yeni Barbie bebek getirmişti. Toronto’ya geri döndüğümde ilk iş gidip kendime de alacağım o setten. Fakat sonra aniden halsizleştim ve sessizce odama gidip uzandım. Darious saat başı gelip babasıyla ona Lego yapmam için katılmam konusunda ısrar etti ama başaramadı. İşte o saatten beri yemek saatleri ve duş zamanı haricinde yataktan çıkmadım. Babam küçükken hasta olduğumda hep ilaç almam yerine güzelce dinlenmemi söylerdi. Sanırım bu da onun gibi bir şey. Öyle huzur dolu ve güvendeyim ki, iyileştiğimi Kim’in korumacı gülümsemesinde hissedebiliyorum.


Dün akşama doğru Kim’in babası geldi. Kapının açılma sesini duyup o tarafa yöneldiğimde fötr şapkası, uzun haki rengi yağmur çizmeleri ve müthiş zarif takımıyla içeri giren adamın 70 yaşlarında milattan önce 1500 yılından kalma naifliğiyle Kim’in babasından başka kimse olamayacağımı düşündüm. Zaten çok zorlamaya gerek yok, biraz dikkatli bakınca aynı küçük beyaz ellere sahip olduğunu görebiliyordunuz. İlginç bir insan olduğunu söylemem gerekiyor. Yanındayken her an bir vazoyu kırabilecekmişsin gibi dengesiz hissettiren bir zarafete sahip. Onunla konuşma fırsatı bulamadım çünkü Darious’tan kaçıp usulca odama yatmaya kaçtığım sırada çıkageldi.


Devasa mutfak masasında 24 saat açık büfe var. Hayal edilebilecek her çeşit yemek mevcut ve sanırım ben kusup hepsini baştan yemek istiyorum.


Bu tatil bana ziyadesiyle iyi geldi anlayacağınız, Toronto’da kalmadığım için kendime minnettarım. Bu insanları ömrüm boyunca unutmayacağım. Buz tutmuş gölün beyazlamış yalnızlığı gözlerimi kapattığımda kaçtığım bir yer olacak hep.



H.






 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page