top of page
Ara

Asıl Konu

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik

Dün yeni bir şey öğrendim, fırından taptaze çıkmış mis kokulu bir yeni bilgi, bir yeni tecrübe daha demek istiyorum ama tam olarak emin olamıyorum mis mi kokulu, taptaze mi? Merve’ye bu konu hakkında tek bir satır bile yazmayacağıma söz vermiş olmama rağmen durduramadım kendimi. İçimde bir his var, sanki midemi bozmuşum da kusamıyormuşum, tam midemin orada sarı sarkastik bir sıvı birikmiş yutkundukça çalkalanıp daha kötü bir hale geliyormuş gibi.


Bir açıklaması da yok aslında. Sadece merak ettiğim bazı konular var. Güçlü olmak nedir?

Ne kadar çok açıklaması var insanların bu konuda; ne çok fikir, beyan edilen.. Ama kimse gerçekten ne olduğunu bilmiyor sanırım. Yaşıtlarıma bakıyorum. Yaşıtlarımla gerçekten anlaşamıyoruz bu arada. Dün bir arkadaşımdan postmodern bir hikaye dinledim. Ya da belki tam tersi. Kim bilir. İnsanın kim olduğunu kriz anları belirliyor. Ve biz asla yaşamadığımız, yaşamayı hayal dahi edemediğimiz konularda fikir beyan etmeyi o kadar çok seviyoruz ki, görmüyoruz asıl konuyu.


Asıl konu mu ne?

Bazen öyle bir noktaya geliyorsun ki, o an kendini dışarıdan görebilsen robot olduğunu düşünürsün. Göz bebeklerin büyümüş, odak noktan olmadan yapman gereken şeye odaklanırken tek bir amacın oluyor; ‘Bu işten en zararsız çıkabilmek için şu an bütün hislerini kapatmalısın. Sonra ayağa kalkmalısın ve harekete geçmelisin.’ diye bir uyarı gidiyor saniyenin binde biri kadar süre bir içinde, milyonlarca kez minik bir sinir hücresi tarafından beynine. Ve zihnin bunu bir süre düşünüyor. İki şansı var, saniyeler içinde uyarıya tepki vermek ve yerine getirmek. Ya da düşünerek, güç toplamaya çalışarak vakit kaybetmek ve her şey için çok geç kalmak.


Ben unutmuşum, kriz anlarında nasıl tepkiler verdiğimi. Kime dönüştüğümü.. En son ne zamandı hatırlamıyordum bile. Ama en son ne zaman gerçekleştiyse baya öğretici olmuş ki birinci yolu seçtim istemsizce. Harekete geçmek. Eğer şanslıysanız, yapmanız gereken tek şey yürümektir. Belki biraz daha hızlı, belki zaten yürüyor olduğunuz yönün tam tersine. Ne kadar zor olursa olsun yapmanız gereken şey, sadece harekete geçersiniz. Bu sırada gelen panik atak krizine “Şimdi seninle uğraşamam.” derken, içeri girmekte ısrar edip baş belası bir çocuk gibi davranan nefesinize de atar çekip “Nefessizlikten öleceksen şu an tam zamanı.” diyip yürümeye devam etmek..


Ama asıl konu bu da değil. Asıl konu şu ki, neden bazen güçlü olmak zorundayız?

Ölümü, kazaları ve hastalıkları dışarıda tutarsam eğer, insanın insanı böyle bir duruma düşürmesi neden? Daha açıkça söylemem gerekirse, kötü kalpli insanları anlamaya çalışıyorum bazen. Olmuyor. Hep her insanın yürüdüğü yolun sebepleri olduğuna inandım. İnsanları kötülük yapmaya iten, mecbur bırakan sebepler.. Ama gördüğüm onca şeyden sonra her gün kendimi yeniden tanımaya devam ederken bu sebeplerinde yeterli olmadığına inancım artmaya başladı artık.


Ve evet, güçlü olan 'kazanıyor'.. Omuzları en dik duran, çenesi en yukarıda, burnu en büyük, asla geri adım atmayanlar kazanıyor. İnsan ilişkileri ego savaşlarından ibaret. Güç savaşını karşısındakini paramparça eden kazanmış sayılıyor, diğeri diz çökmüş oluyor. Eğer olur da berabere kalırsa iki kişi bir ilişkide, nötrleniyorsunuz ve monotonluğunuz da bu noktada başlıyor ve sonun başlangıcı tabela kaldırıyor. Bu insanların alt bilincinde gerçekleşen süreçlerin özeti tamamen.


Benim dikkat çekmek istediğim nokta; kaybettiği düşünülen taraf. Şimdi, neye göre kime göre? Benim canım hep zayıflık yapan, boyun eğen taraf olmak istedi insan ilişkilerinde. Hep iyi düşünen, sevgi pıtırcığı bir kelebek gibi uçuşup duran kalbimi oradan oraya savurup durdum. Bazı insanlar çıktı karşıma, “Acı çekmekten zevk alıyorsun hastasın sen.” dediler. Bazıları saygıyla baktılar “Vay canına.” dediler. “Ne kadar güçlüymüşsün..” İkisi de birbirinden komikti. Aslında hepsini inceliyordum. Bazılarına göre bazılarından daha güçlü olmak, öbürlerine göre diğerlerinden zayıf olmak.. Ne önemi vardı ki.


Hayat bir deney. Hep merak ettim, hangi davranışıma nasıl karşılık alacağım.. Zayıflık göstermek, gurursuzca davranmak mesele değildi. Güçlü olmak uğruna duygularını preslemiş; ismini de büyümek koymuş insanlardan, gururu için önünü göremeyen, aşkı sevgiyi kaçıran insanlara.. Hepsini tek tek sevdim. İnsanlara en zayıf noktalarımı gösterdim ki, açtığım yaraya nasıl bakacaklar, nasıl dokunacaklar ve ne yapacaklar onunla.. Kimsenin merhametine ihtiyacım yoktu, kimsenin sevgisine de.. Kalbi güzel birini bulmak istedim sadece. Verebileceği zararları kendi ellerimle eline teslim ettikten sonra “Seni seviyorum.” dedim her seferinde gözlerinin içine bakarak. Gerisi onlara kalmıştı. İyilik ve kötülük. Korumak ve zarar vermek.


Bana kalbini açan kimseye zarar vermemeye çalıştım. Çok zorlandığımda sadece bırakıp kaçtım, ama şimdi.. Geldiğim noktada soruyorum.. Güçlü olmak nedir? Ve neden ben şu an bu sorunun cevabını bulmaya çalışıyorum, tatminsizce? Madem herkes bu kadar çok biliyor, biri gerçek bir tanım yapsa keşke, şöyle dalga geçilecek kadar teknik, John Locke imzalı kitap sayfalarından kopup gelmişçesine.


Bana sorarsanız.. Güçlü olmak sevmektir benim için. Karşılık beklemeden, zarar vermeden, dokunmadan, incitmeden. Güçlü olmak, bazen hayır diyebilmeyi bilmektir ve bazen fiziksel gücü kelimelerle altedebileceğini de bilebilmektir. Güçlü olmak, kaybetmekten korkmadan yaşamak ama her an kaybedebilirmiş gibi sıkı sıkı tutunmaktır hayata. Güçlü olmak kendini dinlemek, kendine saygı duymaktır. Bazen bazı şeyler yolunda gitmediğinde kendine o bir nefeslik süreyi tanıyabilecek kadar sevmektir kendini. “Biraz dinlen, otur şöyle, bir yudum su iç, gözlerini kapat, kendine dön, kim olduğunu unutma, buraya nasıl geldiğini, neler atlattığını unutma..” diyebilmektir kendine. Öyle günler gelir ki bazen, o günlerde içinin içine sığmadığını hissettiğin zamanlarda içinden geldiği gibi davranma hakkını da kendine tanımaktır. Ağlamak, güçten bağımsızdır mesela ya da şen bir kahkaha. Güçlü olmak ağlamayı da kahkahayı da en derinden hissetmektir, hissettiklerinin arkasında durmak onlara kulak kabartmaktır geri kalan bütün sesleri kapatarak. En doğru şeyleri hislerimiz söyler çünkü. Güçlü olmak, affetmektir önce kendini, sonra diğerlerini. Güçlü olmak teslim olmaktır, çünkü güçlüysen bilirsin sen izin vermedikçe duygusal olarak zarar görmenin bir yolu yoktur bu dünyada. Güç, zarar görmekten korkmamaktır böylece.. Ve yine bilirsin ki, zarar gördüğün kadar keşfeder, keşfettiğin kadar seversin kendini. Böylece daha da güzel seversin diğerlerini. Kötülüğü seçecek olursan, bilirsin ki zarar verdiğin kendindir önce. Herkes kendi hayatından kendi yaptıklarından sorumlu.


Şimdi Kanada’dayım, dönmeme yaklaşık 3 ay kaldı. Her gün biraz daha tanıdığım benliğimle gurur duydum dün. İlk defa hissettim mekanik hareketlerle çenemi hafifçe havaya kaldırırken, bir adım geri atarken ve tehlike geçtiğinde kapüşonumu başıma geçirip bankların ıslak olmasına kafamı takmadan otururken. Bu sefer deneme şansım yoktu çünkü ilk defa. Aklımdan ışık hızıyla geçen düşünceler beni yeni bir boyuta taşıdı. Aylarımın özetine, aylardır sorduğum soruların cevaplarına sürükledi. Yeni yağmur yağmış ıslak toprak kokusu ve o banktaki varoluşum.. Kırmızı cadde ışıkları, centilmen arabalar ve tramvay.


Evet, acı çekmekten zevk alıyorum. En büyük tecrübeleri acılardan aldım çünkü, ve hayatında hiç acı yaşamamışlara, acı çekmeyi zayıflık olarak görenlere de acıyorum. Hiçbir şey bilmiyorlar, umursamıyorlar ve sevemiyorlar bile.


Sonra durup etraflarına bakıp suçlayacak birilerini arıyorlar önce. Eğer biri bulunamazsa ya da bulunsa dahi, anti-depresan ilaçları, sakinleştiriciler, kapalı alan korkusu, çeşitli fobiler, tabular. Duvarlarımız var evet, varoluşumuzda var, insanız herşeyden önce.. Ama o duvarların ardında ne olduğunu bilmeden nasıl yaşayabilir bir insan? O duvarların ardından bizi bekleyenlerden korkarak, onlarla tanışmayı reddederek ve sırt çevirip kenarda oturarak? Savaşmak zorundayız. Daha iyi biri olabilmek için falan değil. İyilik de ve kötülük de içimizde.. Öğrenmek için.. Dinlemek, şahit olmak ve anlamak için.


Ve bütün bunlardan sonra kendime soruyorum tekrar, nedir güç? Hımps, diye bir cevap.. Güçlü olmanın ne önemi var şu hayatta. Zaman akıp gidiyor. Yaşamak zorundasın, canın nasıl istiyorsa, paşa gönlün ne hissetmek istiyorsa, öyle...


H.




 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page