top of page
Ara

Limits

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik

“You should learn some limits.” dedi, gözlerini devirerek.. Aslında sadece merdivenlerde oturuyordum* Bu Kanadalı’lar bir garip. Bu repliği tekrar edip duruyorum birkaç gündür kendi kendime işte sebepsizce. Sonra da bu psikolojiyle kararlar vermeye kalkıyorum geleceğim hakkımda.


Yorgun ama enerji doluyum bu aralar tekrardan, malum basket şortu mevsimi geldi. Kim’le bahçede oturup geleceğim hakkında kararlar vermeye çalışıp çimenleri seyrediyoruz periyodik olarak. Bana “What do you want Hilal?” dedi sonunda, müthiş Kanada aksanıyla. Mavi gözlerine bakıp ona sarılmak istedim. Kim’in tavsiyelerini dinlemeliyim sanırım.


Geleceğim ve olmak istediğim kişi hakkında bir harita çıkartmamı söyledi ilk olarak. Nasıl görünmek istiyorum? Boş zamanlarımda neler yapmak istiyorum? Bu o kadar önemli bir soru ki.. İkimizde büyük şehirlerde yaşadığımız için küçük şehirlerde yaşayanların anlayamayacağı bir konu bize göre. Mesela akşamın dokuzunda bilet sitelerini kontrol edip beş dakika içinde ipini koparıp bir konsere gitmek ister misin? diye sordu bana, yoksa uzun bisiklet turları, doğayla ve sakinlikle iç içe bir hayat daha mı çok ilgini çekerdi?


Pijamaların hakkında ne düşünüyorsun? diye sordu bir de.. Akşamın on birinde pijamalarımla sokağa çıkıp yaptığım yürüyüşler yaşamayı düşündüğüm şehirde ne kadar uygun karşılanacaktı.. Ve en önemlisi, kolayı seçmediğinden emin misin? dedi.. Daha iyisini yapabilecekken neden geri dönüşü zor olan bir yolda kendini sıkıştırasın?..

Tam o sırada gözlerim kenarda terliğimi yalayan Nassy’e takıldı.. Aklımdan altımdaki marvel eşofmanımla Eskişehir Batıkent’te gece on birde yürüyüş yaptığım geçiyordu. Çok kafama oturmadı.. Sonra İstanbul’a koydum kendimi aynı şekilde.. Nedense Beşiktaş’ın yokuşlu ara sokaklarından birindeydim. Yine de pek olmadı ama Kim’e döndüm..


“Bütün yollar İstanbul’a çıkıyor.” dedim. “Ama Merve orada yaşamıyor..” aslında konuşurken zihnimin içinden geçenleri dinlesem daha kolay karar verebilirdim sanırım. Keşke bütün mesele marvel eşofmanım ve konsere gidip gidemeyeceğim olsaydı.. Evde oturmayı daha çok severdim zaten.


Oradan bakınca ne kadar aptalca şeylere takılıyormuş gibi göründüğümü tahmin edebiliyorum. Ama aslında bütün bunlar sadece buz dağının görünen kısmı, kafamın içinde Feride’nin düğünü var resmen. Herşeyden önce söylemem gerekiyor ki, çok korkuyorum. Ödüm kopuyor.


Annem duygusal kararlar verdiğimi söylediğinde çok haklıydı. Bir anda rüyadan uyandırdı beni, ve işler ciddiye binmeden önce, benim beş dakikalık yürüme ve düşünme yolumda bir adım tekleyip “Haydaa.” dedim kendi kendime. “Ya sen böyle istiyorsun, güzel hayaller kuruyorsun Hilal de.. Sen Eskişehir’de üç günden fazla barınamayan bir insansın.. Orada yaşamak?” bu konu kafamın içine girdiği gibi fırtınalı yağmur etkisi yaptı ve ben devreleri yakıp cızt bızt diye sesler çıkartmaya başladım.. Zira.. TOEFL, IELTS, yurtdışı, İstanbul, Ankara, Merve, araba, ev, kedi, Eskişehir, para, dünyayı gezmek, yüksek lisans, sosyoloji, alaniçi, Almanya, YDS, dünya görüşüm, salak insanlar... Kafamda bu kelimeler uçuşurken dikkatim o kadar dağılıyor ve o kadar odaklanamıyorum ki.. Kim olmak istediğimi kaçırıyorum bir noktada.. Hayallerimin peşinden gitmek istemiştim hep. İkinci sınıfta abimin cenazesinden 6 ay sonra bir gün Merve’ye aniden dönüp şu soruyu sormuştum..


“Benim bir hayalim var mıydı Merve?” soruyu anlamaya çalışarak bana döndü Merve..

“Nasıl yani?” diye sormuştu..

“Neşe hoca, travmadan sonra 6 ay içinde hayatımı değiştirecek hiçbir karar vermememi söylemişti ya.. 6 ay önce geleceğim hakkında nasıl hayaller kurduğumu hatırlamıyorum ben, sen hatırlıyor musun?” diye sormuştum ona.. Hatırlamıyordum gerçekten de.. 6 ay önce olduğum kişi hakkında en ufak bir fikrim kalmamıştı artık. Balçık gibi acının içine batmıştım ve bata çıka debelenip karaya vurmuştum sonunda.. Her gün aklıma yeni bir soru geliyordu kendim hakkında; hayatım, benliğim hakkında..


Gülümsemişti Merve sevgiyle.. 6 ay önce kurduğum hayali hatırlarken o hayali kuran Hilal’i ne kadar özlediğini belli edercesine “Akademisyen olmak istiyordun.” demişti bana.


Gözlerimi kaçırıp zihnime doluşan flashbackların tadını çıkarmıştım birkaç saniye.. Bu hayali kurarken nasıl yerimde zıpladığımı, kendime ne kadar az güvenim olduğunu ve en büyük hayalim olduğunu hatırladım. Sonra birbirimize gözlerimiz parlayarak bakmıştık.


“Neden olmasın?” diye yerinde kıpırdanmıştı hevesle.. Ne zaman yerinde öyle hevesle kıpırdansa içimi çoşturur beni gaza getirirdi zaten. Sonra unuturduk o konunun o gün orada konuşulduğunu ve bir zaman sonra bir bakardık ki, bütün kapıları o kurduğumuz hayale göre açmışız.. Ve bir gün, uzun zaman önce o kadar imkansız olduğunu düşündüğümüz o hayal gerçek olmuş..


Evimizin kapısına kapı tokmağı süsü asıyorken bulurduk kendimizi bir gün.. Ya da bir gün Merve beni arardı ve davayı kaybettiğini ya da kazandığını söylerdi hevesle.. Kanada vizesi açıklandığında o kelimenin gerçekten vizeyi aldığımı mı söylediğinden emin olmak için bin beş yüz kere telefonu Merve'nin burnuna sokarken Kaş yolunda bütün dolmuş kahkahalarımıza gülümserdi. Hayat çok garip.

Yukarıdaki minik sorunları bir kenara bırakırsak eğer, sahip olduklarımızın kıymetini bilmemiz gerekiyor gerçekten. Şimdi düşündüm de.. Ne zor zamanlar geldi geçti bizim için. Öyle kolay şeyler de değildi yaşananlar.. İki gün önce 49 yaşındaki öğretmenim, “Hilal.” dedi.. “Sakin ol..”

“49 yaşımdayım, senin yaşının iki katından daha fazla yaşadım.. Ama senin yaşadığın hayat tecrübelerinin yarısını bile yaşamadım ben.” dedi. Ekonomi mezunu, yanlışlıkla İngilizce öğretmeni olmuş ve buna bayılmış biri olarak gençliğini sırt çantasıyla dünyayı gezip binden fazla konsere katılarak geçirmiş bir insandı.


“Kimseden seni anlamalarını bekleme başta. Anlamayacaklar. Yalnız kalmayı neden bu kadar sevdiğini anlamayacaklar. Neden herşeyden bu kadar çabuk sıkıldığını anlamayacaklar. Kafandaki ütopik dünyaya ulaşabilmek için neden bu kadar savaştığını ve inadını anlamayacaklar. Neden bu kadar limitsiz olduğunu, hatta çoğu davranışını anlamayacaklar. Ama bu hayatı sen yaşayacaksın. Günün sonunda uyku vakti geldiğinde çayını komidininin üzerine koyan sen olacaksın. Huzurla tavanı seyredip başardım diyeceksin ve 50 yaşına da gelsen asla değişmeyecek gülüşün. İşte her şey bunun için. Verdiğin bütün savaş bunun içindi hep ve hep bunun için olacak...” dedi sonra.


İşte sonra diyorum ki bütün bunları düşünüp, çokta şey yapmamak lazım.. Hayatım boyunca ortalama bir insanın yaşadığından daha fazla acıdı canım, daha fazla kırıldı kalbim mezarlıklarda..


*Be happy with whatever life gives you..


H.





 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page