top of page
Ara

Yüzeysel

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik

Boş boş baktığım bilgisayar ekranıyla konuşma şansım olsaydı bana benimle ilgili neler söylerdi acaba. Hayatımın azımsanamayacak kadar fazla vaktini karşısında onu seyrederek geçiriyorum sonuçta. Belki suratına hapşurmamamı isteyebilirdi diye düşünüyorum. Neyse konumuz zaten bu değildi.

Az önce Merve’yle konuşurken heyecanla nefes nefes anlattığım hikayeler geçiyor zihnimin içinden. Anasınıfı çocuğu gibi yumruklarımı sıkıp topuğumu yere vurarak yeni brifingimi verdim az önce.


“Ben böyle güzelim abi.” dedim. “Çocukça davranışlarımla, asla dur diyemediğim ani kararlarım ve saniyelik değişme potansiyeline sahip ruh halimle..”

Ne münasebet değiştirmelisin?


“Değiştireyim de size mi benzeyeyim.” demek istiyorum bazen. Geçtiğimiz hafta arkadaşım restoranda parmağını yakmıştı. Onu ziyarete gittiğimde elini bandajlarken gördüm. Benim bildiğim yanık yaraları bandajlanmaz açık bırakılır.. Bunu ona söylediğimde omuz silkip göz devirerek “Birileri bakıyor ‘Bandajla.’ diyor, birileri geliyor ‘Aa olmaz açık bırakmalısın.’ diyor. ‘Yok buz koymalısın.’ ‘Yok koymamalısın daha kötü olur.’ diyenler de var.” dedi. bu da ona benziyordu işte. En doğru yol gözlerini kapattığında o sırada olmak istediğin yerin yolu bu hayatta. Fazla şey etmemek lazım gerisini. Bu yüzdendir en heyecanlı zamanların yolda geçmesi. Yol almak bir çeşit keşif.. Yaralar elbet iyileşir bir gün.


“Ben kendimi seviyorum. Hatta aşığım kendime.” Kişiliğimi de seviyorum. Çok mükemmel bir kişiliğim var bence. Allah özene bezene yaratmış kalbimi, hislerimi, hassas noktalarımı..

Ne sahte gülüşlerim var öyle havaya savurduğum, ne de timsah gözyaşlarım. İnsanlara anlattığım hissiz hikayelerim de yok. Unutmak, yaşanmamış saymak istediğim bir tane hatıram yok o yüzden. Dün akşam katıldığım partide çatı katının balkonundan pubın alt katındaki kalabalık insanları seyrederken kimi zaman gülümseyip kimi zaman gözlerim bir noktaya dalıyordu. “Ne çok savaşlar verdin be Hilal.” dedim kendime. Ne çok yüzdün durdun akıntıya karşı. Sonra nasıl da bıraktın kendini akıntının gittiği yöne. Şimdi çıktığın kara parçasının ne olduğundan bile haberin yok sanki.. Beğendin mi bari yaptığını? Peki hangisi daha iyiydi? Akıntıya karşı yüzmek, o yolda tükenene kadar başarmaya çalışmak mı bir kara parçası için? Yoksa kendini bırakmak mı öyle.. Nereye sürüklerse seni.. Sonunda çıkacağın aynı kara bile değil. Ama ne önemi var. İnsan hiç yaşanmamış şeyleri özleyemez zaten.


Sonra kendime verdiğim sözü tekrar ediyorum. O hastanenin lobisinde vücudumdan iltihaplar fışkırtırken ve baş ağrısından kafamı duvara geçirmeyi hayal ederken asla bitmeyecek gibi hissetmiş, 3 hafta sonra iyileştiğimde walk-in-clinic’ten son doktor kontrolümden çıkmış ve kendime bir söz vermiştim o gün.



İnsanlar çılgınca dans ediyordu, insanlar öpüşüyordu tutkuyla, insanlar kahkaha atıyordu kimseyi umursamadan.. İnsanların gözleri parlıyordu sahte mutluluklarıyla. Belki biraz pesimistik bulabilirsiniz ama önceden olsa heyecan duyardım aralarında olmaktan. Bu sefer çenemi dayadığım koluma yukarıdaki borulardan arada bir damlayan su damlaları haricinde beni irkilten, şaşırtan ya da heyecanlandıran bir şey yoktu artık.


Arkadaş grubu büyüyor, sohbetler daha da yüzeyselleşiyordu. Her şey bu kadar mı aynı olurdu ya? Bu kadar unutkan, bu kadar umursamaz olmuştuk.

Ve dedim ki;

Herkesin şikayet ettiği konu yüzeysellik, peki nasıl mümkün olabilir? Yani bir nevi, bunca insan yüzeysellikten şikayet ederken, bunca insan neden yüzeysel? Sürekli kaybettiklerimizden bahsediyoruz. Kaybettiğimiz kişiliğimizden, masumiyetlerimizden, saf sevgimizden. Biri sevgilisinden ayrılınca kendimden çok ödün verdim diyebiliyor mesela. How come? Kişilik kaybedilebilir bir şey miydi? Kaybedilebilir bir şeyse geri kazanılabilir bir şey de olması lazım, ki harika bir detay bu. Kişiliğimizden kaybettiklerimizden kasıtlarımız korkulara değiştiğimiz heyecanlarımız aslında. Tekrar aynı hataları yapmamak için artık yapmayı bıraktığımız davranışlar. Oysa hepsi benlimizin bir parçası hala.

Eskiden hatalarımdan ders çıkardığımı düşünürdüm.. Sonra farkettim ki her seferinde aynı koşullar altında bütün faktörler cetaris paribusken benden gelecek hamle yine tamamen aynı oluyor, ben buyum çünkü.. Ve sürpriz, her seferinde de sonucu farklı oluyor aslında. İnsan ilişkileri bizim yaşlarımızda biraz karışık. Ama bencilliğimiz ve ben merkeziyetçiliğimizin yanında sonuçları kendimizin yarattığına inanıyor ve sonunda kendimizi ödüllendiriyor ya da cezalandırıyoruz. Bir süredir hep aynı hataları yapmaktan bezmiş bir şekilde kendime yüklenirken bunu farkettim ve düşündüm ki; kendi davranışlarımızı değiştirmek yerine davranışlarımızla reaksiyonlarında olumlu sonuç alamadığımız insanları yenileriyle değiştirmek daha mantıklı aslında. Yani sorun bende değil sende.. Neden ben değişmek zorundayım ki? Sen de değişme.

Hep böyle güzel kal, seni sevdiğim gibi..


H.


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page