
Mesela yaz gelirse bir gün tekrar, ‘Martı’yı dinleyeceğiz yine biliyorum. İlk güneş ışığı pencereme vurduğunda yatağımın ucunda minik bir gökkuşağı yapacak ve ben aceleyle banyoya koşarken fütursuzca üzerine sabahlığımı atıp görmezden geleceğim tezcanlı alışkanlıktan. Şimdi tıpkı bunun gibi ‘Karlar Düşer’i dinliyorum. Düşer düşer ağlarım. Şarkının sözleriyle tamamen alakasız ruh halim, neşeli ve sıcacık battaniyemin altındayken dünya dışarıda olduğundan daha huzur dolu.
Yorulduğum düşünceler kapımın ucunda beklerken ve kendimden emin en derininden bir nefes çekerken gözlerimi açmadan önce gülümsüyorum ve böyle anların çok sıklıkla gelmediğinin bilincinde birkaç saniye tadını çıkarıyorum.

Şimdi ruhumda açılan yaralarla ilgilenmem gereken zaman dilimine geldik. Saklandığım bir köşeden Merve’nin ense kökümden tutup beni girdiğim depresyon çukurundan çıkarmasını seyrederek geçirdiğim bir ay ve önümde uzanan aylar tıpkı kışın kör edici beyazlığı gibi gözlerimi almış, gizlemişti içimden akıp giden çirkin sözleri. Yavru bir bıldırcının minik benekli yumurtasından kafasını çıkartıp gözlerini kırpıştırması gibi avuçlarımı uzatıyorum. “Sen nelerin üstesinden geldin kızım.” diyorum, bu sefer üstesinden gelmeyi istemeyerek. İşte bazen sadece bir şey koyarsın önüne. Bir umut, bir sevgi ya da her hangi bir beklenti barındırmaz. Orada öylece somut haliyle duruyordur. Henüz var olmamış bir diploma, belki bir maddiyat.. Bazı kayıplar var asla sahip olmadığın ve olamayacağın.
Ama yine de soldan sağa dönersin gecenin bir körü demlenmiş düşüncelerini açmak için. Hep bir umuttur seni yaşatan. Ve bu sefer sıkı sıkı tutunursun yaşama, bir zamanlar kardeşinin yerine ölmüş olmayı da dilemişken.
Eskiden sorsalardı “Ne olmazsa yaşayamazsın?” diye, “Sevgi.” diye cevap verirdim. Şimdi “Umut” diyorum. Umudumuzu kaybettiğimizde kayboluyoruz.
H.