top of page
Ara

Netflix

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik

İnsanın ölse kimsenin umurunda olmayacağını hissettiği an iki seçeneği oluyor sanırım, hayatına son vermek ve sahip olduğu herkesi terkederek yeni başlangıçlar yapmak arasında yaşam sürüyoruz. İstisnasız her konuştuğum insandan “İntihar etmek istiyorum.” cümlesini duyuyorum. Sonra içmeden sarhoş oluyor, akşama kadar hayatın ne kadar umut dolu olduğuyla ilgili kafa açıyorum. İnsanlar beni dinlemekten bir türlü bıkmadılar nedense, ya da bildikleri yalanları dinlemeye devam ediyorlar. Bir kaç gün arayla farklı farklı insanlardan varlığımın ne kadar değersiz olduğuyla ilgili kelimeler işittim. Üzgünüm, ne ders çıkarıp hatalarımı düzeltmem amaçlı olabilecek kadar dostça ve insancaydı, ne de sevgi vardı gözlerinde.


Sonra sabahın 5.30’unda eşyalarımı toplayıp terkettim evi. Beşiktaş uyku mahmurluğunu daha atamamıştı. Hayat bir yolculuktu falan ama artık eve gidip yorganımın altına saklandığım kısmı özlüyordum. Kimsenin gelmediği, kimsenin kalmadığı ve kimsenin gitmediği bir dünya istedim. Ben, kedi ve belki bilgisayarım. Dünyayı bir simülasyon üzerinden tecrübe etmek, sonra teçhizatları çıkarıp gözlerimi ovuşturmak istedim.


Korkuyorum. Bir gün hayal kırıklığına uğramaktan, bütün çabam sevilmek ve sevmek içindi ama bir gün hiç umudumuzun kalmadığını ve bunca çabanın boşu boşuna olduğunu görmekten korkuyorum. Sonra “Ben zaten öldüm.” dedim Buse’ye, kardeşim öldüğünde.. Başka acı olmayacaktı, başka hiç kimseyi öyle sevmeyecektim. Tam da burada, Beşiktaş’ta söz vermiştim kendime, Barış’ın ruhunu reenkarne edip kendi içimde yaşatacağıma ve artık yaşama şansı olmadığı hayatı bir kez de onun için yaşayacağıma.. Hiç dinleyemeyeceği müziklerde dans edecektim, hiç göremediği aksiyon filmleri izleyecektim ve hiç tanıyamadığı insanları sevecek sonra belki terk edecektim. Sonra önemini kaybetti bir yerlerde. Hiç dinleyemediği müzikler anlamını yitirdi, hayat ritmini kaybetti, hiç göremediği filmler artık bir tıkla Netflix’te ve hiç tanıyamadığı insanlar kalbimin ondan kalan parçalarını tek tek yağmalayıp kaçtılar...


Sonra ne kadar çıplak kaldığımı keşfettim. Yalnız olduğunu farketmenin belirsiz hissi ve aynı zamanda bırakıldığım açıklamasız sessizliğin sağır edici iç ses gürültüsü, bütün çıplaklığıyla beni ortada bıraktı. Keşke bu kadar açık konuşmasalardı...



Keşke bu kadar açık konuşmasalardı çünkü bu yüzden onlardan vazgeçtim. Ama her şeyin özünde ıssız kaldım. Nilay ablanın dediği gibi uğursuzum belki de, dokunduğum her şeyi maffediyorum. Ya da ölsem en iyisiydi. Yukarı doğru yüzmeye çalışırken her günü bir duygu kaosu içerisinde geçirmek artık anksiyete bozukluğundan bile sayılmıyor benim dünyamda. Her yeni günde daha dibe batıp sonra hayatta kalmam için bir de güzel bir şeyler sıkıştırıveriyor sanki hayat. Öldürmüyor da süründürüyor. "Sakin ol." diyorum, bu duyguyu yeni öğreniyorsun.. Sinirlenmemeyi öğreniyorum evet, hem de bunu öğrenebilmek için büyük bedeller ödeyerek. Sonra Beşiktaş damarlarına karışan kafein ile enerjisini yeni bir güne hazırlıyor, akşamdan kalma hüznünü yatağında bırakıyor ve yeni baştan başlıyor, sanırım bugün biraz huzurlu ve geleceğe dair umutları var.



Biliyorum, sevgi her şeyi iyileştirir, zamandan bağımsızdır bazı şeyler ve biz inandığımız sürece gerçek kalırız. Ama yine de inş cnm yani.


H.


 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page