“You were crazy,
But I really loved you.
If only we had done a few
things differently…”
Bir hikaye yazmak istedim. Herkesin birbirini çok sevdiği, sonsuza kadar mutlu olduğumuz, gün batımına doğru ilerlediğimiz bir hikaye. Kimsenin gözü arkada kalmayacaktı karar vermiştim. Kin, nefret olmayacaktı içimizde.. Bitenler bitecek, gidenler gidecek, gelenlere kucak açacaktık. Yan yana yürüyecek ve sonsuza kadar sıkı sıkı tutacaktık birbirimizin elinden. Gerçek duygular olacaktı. Sömürülmüş, değiştirilmiş ya da manipüle edilmiş olanların yerine sığınak olacaktık, ev olacaktık birbirimize.. Güzel yazmışım demek ki.. Affetmek ve unutmak ne güzel nimet.. Egosundan sıyrıldığında insan anca görüyor gerçekleri, ışığın renklerini ve güzel hisleri.. Her gün farklı bir şansla uyanıyoruz. Her gün farklı bir gerçeklik görüyoruz. Her yeni bir gün yeni bir sayfa açılıyor hayatlarımıza. Ne güzel başarmışım. Ne büyük özlem ve ne büyük bir tutku duymuşum yaşama ve nefes almaya. Yetişkinlerin dünyasına hoş mu geldik bilemedim ama o zaten hep yetişkindi sanki. Özür dilemedi, sadece ne kadar üzgün olduğunu ve eğer değiştirme şansı olsaydı bazı şeyleri farklı yapacağını söyledi bana sonra. Gözlerim doldu ve öylece baktım şüphe duyarak. Dünyanın bir yerlerinde vardı gerçekten böyle insanlar. Hala şuurlu düşünebilen.. Kendini manyaklıklarıyla kabul eden ve seven. Bu o kadar önemli ki aslında, önce kabul etmek hatalarını ve günahlarını.. Ve bugün baktığım yerde ne kadar çok şey öğrenmiştim ondan her şeyiyle. Gülümsedim ve utandım kendimden. Birbirinin hayatının içinden geçen iki insanın gelebileceği en üst noktaydı belki, “Ben özür dilerim.” “Hayır ben özür dilerim.” Aşaması yani. Savaşmadan, karşı koymadan, şüphe duymadan ve dürüstçe..

“Elhamdülillah bugün de evlilik teklifi aldım.” dedim sonra. Evlilik konusuyla ilgili bu kadar laçkalaşan başka biri var mıdır şu hayatta bilmiyorum. Hayata karşı bütün ciddiyetimi kaybettim sanki, kocaman bir after partideymişim de kızgınlıkları kırgınlıkları yarına bırakmışız gibi.. Hayatım son iki yıldır yokuş aşağı giderken şimdi nereye doğru gittiğini ben bile merak ediyorum. Konsept bile belli değil…
Ama bundan 50 yıl sonra “Kanadalı bir adam bana evlenme teklif etmişti, ciddiye almayıp dalga geçtiğim için Kanada vatandaşlığını reddettim.” diyeceğim sanırım torunlarımla beraber mutfakta dolma sararken. Then, he said; “Who knows Hilal, we will see..” Sonra da soğan ve kıyma kokan ellerimde takılı kalacak gözlerim. Fuck.. Çok geç kalmış bir aydınlanma olacak. Ama zaten hayat böyle işte. Bilmemiz ve görmemiz gereken şeyleri biraz erken görebilsek bütün bunlar yaşanmazdı muhakkak..
Ama yine de gözlerim doldu. Şimdi yine düşünüyorum, onca acıdan sonra geriye ne kalıyor gerçekten? Ne olursa olsun sonunda güzel hatıraları hatırlayacağını biliyorsun aslında. Ve bir gün o güzel hatıralara geri döneceğini de biliyorsun ama yine de bu gerçeği reddediyor ve yine de düşüyorsun hayatın bu tuzağına ya... Ve en temelde şunu savunuyorum bütün olanlardan sonra;
Artık gerçekleri konuşalım.
Deliceydi bu hikaye, her harfi her vurgusu çılgıncaydı..
“Like a movie, right?”
“Yes, it is..”
Ama her saniyesi gerçekti ya, hepsi için değerdi yine. O kadar büyülü ki, şansıma bak dedim sonra.. Nasıl birine aşık olmuşum zamanın birinde, ne güzel sevilmişim.. Benim sevdiğim kadar sevse yeter dediğimde beni ciddiye almıyorlar ama sanırım çok şey istiyormuşum.. Ama bugün buna zaten sahip olduğumu öğrendim. Her şey geçip gittikten sonra, yıllar sonra parmak uçlarında yürümekti sanki, uyanmaktan ve uyandırmaktan korktuklarına doğru..
“And you smoking
by the window”
Sanki en sevdiğim romanın karakterlerinden bahsediyordum. Bir insanın artık aynı duyguları duymadığı bir insana böyle duygular beslemesi de varmış. Ah be olum.. diyip susuyorsun ve gurur duyuyorsun kendinle..
Diğerleri, yani ötekiler işte.. Fevri ve sevgisiz kalanlara acıyorum. Aşksa söz konusu olan yapmaktan ve söylemekten korktukları şeylere sonunda kendi yakalananlara.. Travmaları neredendi bilemem ama ne kaybettiklerini bilselerdi belki şikayet ettikleri şeylere tutunmakla başlarlardı nefes almaya.. Sevgi, bozuk para gibi harcayabileceğimiz bir şey değil neyse ki.. Sevgi, uğrunda her şeyimizi harcayabileceğimiz bir şey maalesef.. Ama sonunda her saniyesine de değiyor ya..
“Don’t think like that.. I don’t regret anymore..”
Nefret de sevgiye dahildi ve bilemezdik, o anın son sefer olacağını..
H.