top of page
Ara

*smoking by the window

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik


Battaniyeyi kaldırıp Misha’nın tek gözü açık uykulu sıfatına baktım gülmemek için kendimi zor tutarak. Yüzüne yüzüne gülünce alınıyordu. “Kalk artık Mishakuş, arada bir tuvalete git, ne bileyim yemek falan ye. Dolaş. Şu şaftı kaymış kahverengi eskiden fareye daha çok benzeyen oyuncağının peşinden koş..” dedim ama kafasını yutarcasına esnedi karşılık olarak. Ben de battaniyeyi geri kapattım. Canım ev arkadaşım, yoldaşım. O da olmasaydı konuşacak kimsem olmayacaktı.


“Doesn’t matter my love! We all will die soon.”

Sen kalkmış diyorsun ki, ama sen son konuşmamızda dedin ki.. bla bla. Şu dünyaya kedi olarak gelmeliymişim belki de. Bundan iki hafta öncesinde “Evimde olmak ve haftalarca evden dışarı çıkmamak istiyorum.” demiştim. Bazı dileklerin nasıl kabul olacağı hiç belli olmuyor gerçekten. Ne istediğimize hiç dikkat etmiyoruz. Her şey olacağına varırdı, ben yine yalnız başıma bir sigara yakar, boğazımdaki ağrının sebebini sorgulamaya devam ederdim. Sonra marketten aldığım cipsleri domestosla yıkayıp bulaşıklığa bırakırdım kurusunlar diye. Garip görünüyor buradan baktığımda her şey. Her şey bazen o kadar garip görünüyor ki. Yaşamın, yaşamımın geldiği nokta özellikle.


Aşk için, sevgi için yapamayacağım bir şey yokken gerçekten de yapabileceğim hiçbir şey kalmamıştı. Bu yüzden demişti belki adam*; “You need some limits baby.” Oturup uzun uzun bunun felsefesini yapardık bir gün. Bundan yıllar öncesinde, bir asansör köşesinde ağlarken dizlerimin bağı çözülürken kendimi yere bırakmamak için tutunduğumda parmaklarımın eklem yerlerinin beyazını hatırlatmıyordu artık bana. Daha fazla şey öğrenmiştim çünkü hayata dair. En önemlisi de inanmayı ve koşmayı bıraktığında dönüştüğün insanın ilgi çekiciliğiydi. İnsan, kendisini anlayana değilde anlaşılmayı istediğine gidiyordu belki de hep. Yanlış yollarda, yanlış insanlarda kaybediyorduk kendimizi.


Artık sınırlara ihtiyacım yok. Sokağa bile çıkamıyorum nitekim. Limitsiz süreyle evime hapsedilmiş olmanın haklı mutluluğunu yaşarken…

“You have money my love! Buy a plane and come here.”


Hayat bu cümleyi herkese kurdurmuyordur eminim. Neyse ki, beklemek için uzun vaktim var. Kimi ve neyi beklediğimi bilmeden üstelik. Gün içinde birileri arayıp ne yaptığımı sorduklarında hep aynı yerde aynı şeyi yapıyor oluyorum. L koltuğumu kısa kenarında kediye sarılmış bir şekilde bir şeyler izlerken… C vitaminli pastilim, su şişem, telefonum ve belki diziden sıkılırım ve okumak isterim diye; Tutunamayanlar..


Zaten bu yazıyı da tamamen boş yapmak amaçlı yazıyorum. Az önce manikür yaptım ve ojelerimin kuruyup tırnaklarımda biçim kazanması için gerekli olan yarım saatte hep yazı yazarım ben. Bu aralar Titanic müziklerini dinliyorum en çok ve bana en çok o geceyi hatırlatıyor. Lahmacun, hayatımın tam anlamıyla kaydığı o günden bir hafta öncesini..


Titanic güzeldir. Ne zaman huzur dolu olsam ve sorumluluklarımdan kaçmak istesem açar uyuklayarak seyrederim. Bu ara bunun yerine müziklerini dinliyorum. Ama en sevdiğin film nedir diye sorsalar yine de Titanic demezdim. Hep daha iyileri geldi, ve gelecektir eminim. Ama yine de hep daha iyilerinden daha iyi kalacak olanlar da vardır, bilirim.

Az vaktimiz kaldı. Ben bunu kardeşim öldüğünden beridir söyleyip duruyordum. Ama inanmadı kimse bana. Şimdi bazıları kalkmış ölümün soğukluğundan korkuyor ve anksiyete nöbetlerinde çırpınıyorlar. Bunu anlamak bu kadar zor olmamalıydı. Az vaktimiz kaldı ve bu az vakitte kafayı yiyerek vakit kaybediyorsunuz diye haykırmak geliyordu içimden birkaç hafta önce. Sonra sustum, şimdi sarkastik bir şekilde gülümsüyorum ve L koltuğumun kısa kenarına çörekleniyorum. Bazen yerimi terkettiğimde kedi yerimi kapıyor ve onu kaldırmak istediğimde bana saldırdığı için üzerine oturarak mobbing uyguluyorum ona. Ve homurdanarak kalkıp kucağıma yerleşiyor. Nar çiçeği rengi battaniyeyle üzerini örtüyorum, üşümesin hiç.


Hüzün vurmasın kimseyi.

Yalnızlık zor.

Kimsesizlik ağlatır insanı.

Kalpsizlik üşütür.

Vurmasın kimseyi kalp ağrısı. En çok acıtan da odur. Yalan söylerler hep, çünkü hiç geçmez.


Böyle oluyor işte. Hayal kurmak güzeldir de, başkalarını çiğneyerek kurulan hayaller de birer birer başlarına yıkılmaya mahkumdur insanın. Duramazsın önünde. Bu yüzden ben yine de söyleyeceğim;

Ben demiştim.

Ve Misha miskin miskin çıkar battaniye dağının içinden, kim bilir ne gelmiştir aklına. Önemi yok, ikimiz bir arada olduktan sonra çözemeyeceğimiz dert yoktur. Öyle fısıldamıştı bana bundan sekiz ay önce zor bir anımda.


H.



 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page