top of page
Ara

İSTİFA DİLEKÇESİ

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik

Google’a yazdım. “İstifa dilekçesi nasıl yazılır” sonunda bugünleri de görmüştük. Birkaç hafta önce Emre’ye insanlardan şikayet ederken her zamanki gibi lafımı kesip, “Sen gidiyorsun farkında mısın?” diye sormuştu, tane tane üstüne basarak. Neden öyle hissetmiyorum diye sorgulamıştım içimde. Sözde varoluşsal sancılarımı dürtüklüyordu. Ama ne yolculuktu. Aklıma düşen hayallerim, sanki artık bir yaşa ihtiyacım olmadığını sayıklıyordu. Dünyada yaşarken aldığımız yaşları neden sayıyorduk sanki. Ölüme yürüyüş için tersten bir geri sayım gibi.


Sonrası kaos. Sakinliğimi yitirdim. Tam o sırada yeni bir iş teklifi aldım ve ortada kaldım. Eğer saymak zorunda kalsaydım şöyle olurdu; tam olarak eşit mesafe. Adımlasak da, kulaç da atsak, aramıza kol mesafesi de koysak milimetresine kadar eşit mesafe. Bir yandan kendimi Toronto’nun pejmürde pasaklı evlerinden birinde kokuşmuş bir koltukta duvarı seyrederek sigara içerken görebiliyordum. Ki bu gelecek kaygısı ve kendim için verdiğim yalnız savaşın uzunca bir süre devam edeceğini kabul edersek daha mı kolay olacaktı baş etmesi, yoksa bir vazgeçiş mi doğuracaktı. “Onca çırpınış ne içindi?” diye sordum. Sonra çok çaba harcamama gerek kalmadı, çevirdim başımı ve baktım yeni işime. Bir yıldır belki biraz daha uzun süredir olması gerektiğini düşündüğüm o iş yeri altın bir tepside önüme gelmişti bile. İçinde bulunduğum çelişki brüttü önce, maaşı net olsa bir şey değişecek miydi?


Müdürüm daha maaşımın miktarını bilmiyordu, ‘Hayat bizim için de kolay değil.’ derken. Nasıl olabilir kısmını sorgulamak için birkaç hafta bekledim. Ama yine de karar veremedim. Gitmek mantıklı gelmedi, kalmak da. Uzak bir yerler düşlemek değildi ihtiyacım olan. Biraz sessizlik, biraz da zamanın durması tam şu anda. Kanepemize yerleşelim Misha ile sabahtan akşama kadar dizi izleyip cips kemirelim istedim. Geri kalan her şey dursun ama. İhtiyacım olduğu kadar, insanlar dursun. Kadıköy sokaklarında sonsuza kadar yürüyüş yapayım. Bazı binaların önünde haddinden fazla dikileyim.


Buralarda bir yerlerde aklımı biraz daha yitirdim sanırım. Sonra bir süredir ertelediğim şeyleri yaptım. Misha’yı bırakmak için Eskişehir’e bilet aldım. Aynı zamanda kalmak için iş teklifini kabul ettim. Yogada hep dualiteden bahsederiz, daha dualistik bir şey yaşamamıştım allah affetsin. Ve oturup pasaportumu beklemeye başladım, tanıdığım -kendimde dahil- herkese yalan söylerek. Bu bir kaçış değildi. Emre’yle vedalaşırken, ki sonra sokakta karşılaşıp kahve içmiştik, “Kimsenin seni üzmesine izin verme.” demiştim. “Sen de izin verme.” demişti. Merve “Kalbinin sesini dinle.” dedi. Yoga dersi verirken “Kalbinin baktığı yere bak.” dedim insanlara. Olmuyordu. Bir türlü olmuyordu. Kalbim gitmek istemiyor mu, yoksa bilinç altımdaki korkak Hilal konfor alanından çıkmaktan mı korkuyordu. Sanki bir miktar yorganın altına saklanma durumu mevcut gibiydi.


Ben de istifa dilekçesi yazdım. Neyse neydi, sonuçta bu şirkette daha fazla kalmayacaktım. Bir yerden başlamamız gerekiyordu bu düğümü çözmeye. Çocukluğumdan beri hep duyuyordum bu cümleyi, ‘Sen halledersin.’ Halledeceğim yine.


H.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page