top of page
Ara

KADIKÖY

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik

“Öğreniyorum.” diye fısıldadım kendi kendime. Bu sefer öfke duymuyordum ama iyi olanı seçtiğim için de değildi sanki, ya da korktuğum için de değildi kaçışlarım. Aslında bir kaçış bile denemezdi. Birden fazla kez olmuştu artık, hatıra biriktiriyordum ve resmini çekiyordum derinliğimizin sınırında. Bir adım atsak büyük hikaye yazardık, büyük oynardık belki bu sefer. Ama benim kalbim Moda’da kalmıştı.


İsmi konulmamış bir ruha daha sürtünüp geçecektim, bilemedim. Bıraktığım dağınıklığı tek tek katlayıp simetrik bir şekilde koyuyordum yerli yerine. Topluyordum ama kucaklıyordum da. Sevgi gösterecekti yolu ve yol çok güzeldi allah affetsin. “Hatırla.” dedim “Onu nasıl sevdiğini, onun için nelerden vazgeçebileceğini.” O kendinden vazgeçmişti bir yerlerde, bununla yüzleşemediği için cesaret edemiyordu tam olarak gitmeye de kalmaya da. Köklerini salmıştı çoktan, bir olmuştu, öyle bir bütün olmuştu ki farkında değildi ihanet ettiği kendisiydi aslında. Tutkularımız değildi bizi birbirimize çeken, bizi birbirimize çektiğini sandığımız şey aslında kendine doğru iteklenmesiydi yine kendinden yola çıkarak. Buralarda bir yerlerde bıraktığına emin gibiydi sanki. Oysa daha önce hiç karşılaşmamıştık bile.


Ah kalbim. ‘Ne zaman açılacaksın tam anlamıyla’. Ben bıraktım kendimi Kadıköy’de bir geceyarısında unlu kurabiyeler satan bir pastanenin köşe başında. Çok konuşmuştum ama asla anlatamamıştım kendimi tam olarak o gün. Söylemek istediklerim o sırada söylediklerimin tam tersiydi aslında. Tabakta yarım kalmış aşırı iyi bir yemek, boğazımda kalan bir lokma gibi. Ayranın lahmacundan önce bitmesi gibiydi ve kalbim bir sarkaçtı iki elinin arasında bir o yana bir bu yana sallanan. Dokunmadı bile.


Bilemedim. Öğrenmem gerekeni öğrendiğimde iyileşecektim. Ve soluklarım karışacaktı belki toprağa. Toprak kucaklayacaktı bizi bir gün. “Ama şimdi değil.” dedi gözlerini kaçırmadan. En azından o gözlerini kaçırmadan... Kaçan gözlerim miydi gerçekten?


Özgürdüm ya, sadece biraz oturmak istedim. “Biraz susar mısın?” demek geldi içimden, yüreğimin sesini duyamıyorum. “Biraz sus lütfen.”

Bastırılmış tutkularla biriktiriyorduk o kalbi kırık yarım kalmış yaşanmamış hikayeleri. Biraz tuz biraz karabiber.. O hikayeleri yazmak istedim parmaklarım kopana kadar. Ve bir bitki olmak istiyorum son zamanlarda. Hayır, bitkilerinde anlatacakları hikayeleri vardır, inan bana. Ve çok soru sormak istiyorum, şişelerin dibini göresiye kadar kurcalamak, didiklemek, boşaltmak ve tüketmek istiyorum. Geriye koca bir hiç kalasıya kadar. Aslında zaten her şeyin bir hiç olduğunu anlayana kadar belki de. Arınıyorum damla damla biriktirdiklerimden. Ve boğuluyorum bozuk para gibi harca(n)dıklarımda.


“Üzgünüm.” dedim ama değildim. Böyle böyle olacaktı bu işler. “Dinle.” dedim kendime. Kalabalığın sessizliğini, belki martıların çığlıklarını. Tertemiz, serin bir bahar akşamı kokusu, ah! Kadıköy. “Bak ona.” Acı çekiyor, suni tenefüse olan ihtiyacını libido sanıyor, böyle yardım edemezsin. “Hisset.” Yüzüyoruz beraber sanki. Suyun kaldırma kuvveti bile taşıyamıyor sırtında taşıdığı yükleri. ‘Birazını alabilir misin Tanrım?’


“Üzgünüm.” dedim. Özellikle karnım böyle açken asla manipüle edemezsin beni. Kırılmasın hayallerin sen yine yalanlar söyle bana, dinlerim ben.


H.

 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page