top of page
Ara

TUZLUK

Yazarın fotoğrafı: Hilal ÇelikHilal Çelik

“Kapatıyoruz, neredeyse bedava” tabelası asmışım sanki. Sosyal deney gibi ortalıkta dolaşıyorum bir süredir. Topluma açık ama aynı zamanda sit alanı gibi hissediyorum. Birileri dışarıda birileri içeride kalacak da seçim yapmam gerekiyormuş gibi. İsmini public alanda kullanmama laf eden çocuk “devam edemiyorum.” dedi dün. Sen devam ediyorsun. Her zaman ki gibi aklıma yeni nesil bir rap şarkısı geldi. Komik olmayan şeylere gülüyor olmam haricinde bir de insanlar konuşurken kafamın içinde şarkı söylüyordum.


Bir önemi var mıydı artık yaşadığımız hayatın? Tadı var mıydı? Sanki bir hedefim olduğunda mutlu olacaktım. Ya da hayal kurduğumda huzurla dolacaktım. Küçük anılar biriktirecektim ama nemden delikleri tıkanmış bir tuzluk gibi hissediyordum artık. Denedim; sarsmayı, içine çubuklar batırmayı ama ertesi gün yine hep aynıydı. Belki de böyle olmalıydı.

Reddedilme psikolojisi değil diye düşündüm. En azından düşündüm. İki tane sepetin var dedi terapist, keyif almak ve almamak. Ama duygular nerede? Böyle yaparak neyden besleniyorsun ve beslenen kim? Sorular vardı ve cevaplar bu sefer gecikiyordu. Belli ki bilmediğim soruları sevmiyordum. Bocaladım. Ve arkadaşlarım olsun istedim. Hep bunu istedim. Kalabalık masalar ve kahkahalar. Ama kapıyı çekip çıktım.


Anlamıyorum hiçbir şeyi artık. Durdum ve sordum, ne hissediyordum. Belli ki bir hayal kırıklığı vardı. Duygular ince keskin bir çizgi gibi, ya drama queen ya depresyon.. İnsanlar nasıl özgürce savuruyordu ama yargılarını. Aynı sayfada değildik belki ama ben zaten yüzeyde olamadım. Eskiden belki söyleyecek kelimelerim varken susuyordum, boğulmamak için nefesimi idareli kullanmam gerekiyormuş gibi. Ama artık kelimelerim de yok sanki. Ve bu sefer boğulmuşum da yüzeye vurmayı bekliyormuşum gibi. Her şeyde bir anlam arayışı yavaş yavaş kendini bırakıyor genel geçer tanımlamalara. Zorlanıyorum bazen.


Pasif agresif bir tavırla bir insanı ancak bu şekilde en kestirme yoldan tanıyabileceğine inanmış olan çocuk aptalca sorular sorup kafamı karıştırıyordu. Sanki bir insanı tanımanın bir yolu olabilirmiş gibi. Yol varsa giderdin işte. Tahammül ettim yine de.


‘Tamam’ dedim sonra. Artık kapıları kapatma zamanı geldi çünkü zaten gelen giden yok. Tutup çekemezsin içeriye. Ama yine de sordum. Sonra sessizce heyecanlandım. Hayal kırıklığı ile arınmanın verdiği muazzam bir rahatlama hissi. Buradayım. Tek başıma.


İnsan o kör sessizliğin içinde tüm sesleri duyabiliyor ve tüm detayları seçebiliyor. Gözlemliyorum ve düşünüyorum, terapist duygulardan bahsettiğinden beri. “Ne istiyorsun?” diye değil “Ne hissediyorsun?” diye soruyorum kendime. Bazı insanlar beni incitiyor sırf bu sorunun cevabını aradığım için bu sefer. Dedim ya çok fazla ses var.


İsmini public alanda dile getirmeme laf eden çocuğun bir derdi var. Bırakamıyor ama çabalıyor. Bırakamıyorum ve çabalıyorum. Bu yüzden onu içeriye aldım. Gökyüzü açık, gitmek isterse kendiliğinden havaya karışabilir. Ben buradayım, tek başıma.


Kolay olan şeyler iyi hissettiriyor. Beslendiğim buydu belki de. Kolay görmek ve kolay olmak. İhtiyacım olan yüzeyde olmak çünkü. Biraz nefes alabilmenin tek yolu bu diye yüzeysel davranmaya çalıştım. Ama belki de balıktım, ve balıklar uçamazdı. Sonra kolay’ın da bir derinliği olduğunu farkettim. Her şey üç boyutluydu. Duygular ve hisler de. İnsan hangi açıdan bakarsan bak özünde anlaşılmak istiyor. Ve hangi açımdan bakarsa yine de anladığını görebiliyordum. Belki fazla zekiydi, belki sadece biraz yetenekli. Ama görebilen gözlerle baktı ve orada durdu. Tek başına. Yanındaydım, tek başıma. Nefes alabildiğimi farkettim, tek başıma.


H.



 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


  • White Facebook Icon
  • White Twitter Icon
  • White Instagram Icon

© 2016 by Hilal Çelik. Proudly created with Wix.com

bottom of page